ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ARTVİN TARİHİ

I. Selim Trabzon valisiyken Gürcistan’a yaptığı seferde Batum’un güneybatısında bulunan Güney Kalesini ele geçirmiştir. Bu kalenin adı ile sancak kuran I. Selim sancağa Borçka-Hopa ve Artvin’i bağlamıştır. Çaldıran seferinden 20 yıl sonra Erzurum Beylerbeyi Mehmed Han Yusufeli civarına akınlar yapmıştı. 

Ardanuç Atabeyi II. Keykavus ayaklanınca I. Selim’in oğlu padişah I.Süleyman ikinci veziri Kara Ahmet Paşayı isyanı bastırmakla görevlendirmiştir. Kara Ahmet Paşanın İkinci seferi ile Pert-Eğekte adlı ilk Livane Sancağı kuruldu. 1549-51 yılları arasında Şavşat-Yusufeli arasındaki Ardanuç bölgesi iki yıl kadar II. Keykavus’un elinde kaldı. 13 Haziran 1551 günü Ardanuç Kalesini de fetheden Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa bu bölgeyi de Osmanlı ülkesine kattı. II. Keykavus kaçarak İran’a sığındı.


I. Dünya savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti adına 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf ORBAY Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzaladı. Bu ateşkesten 1 ay sonra 17 Aralık 1918’de İngiltere Batum’u işgal etti. 1878-1918 arası 40 yıl süren Rus işgali sonrası İngiliz işgali başlıyordu. Mondros’un 5.Maddesi gereği işgale karşı direnen Milislerin elinden silahları alındı. 

İngiliz generali Ravtenson Kazım Karabekir’e çektiği telgraf ile ordusunu terhis etmesini istese de Karabekir bunu kabul etmedi. 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Türk yurdunun düşman işgalinin kurtuluşu için Samsun’da ele aldığı meseleyi Havza ve Amasya Genelgeleri ile tutuşturdu. Doğu Anadolu’da 23 Temmuz’da topladığı Erzurum Kongresi ile yöre halkını emperyalist İngilizler ve piyonu Ermenilerin niyetlerine karşı birleştirdi.
1920 başında Gürcistan’da bulunan Gürcü İslamaiyesi adlı cemiyet Batum ve Artvinli Gürcistan’a katarak istiyordu. Bu olayı haber alan Kazım Karabekir olayı önledi. 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebuslar Meclisinde alınan Misak-ı Milli kararları ile Kars-Ardahan-Batum’da halkoylamasına gidileceği kararı alındı. Bu kararın alınmasının temel nedeni bu topraklarda Türk nüfusunun fazla olmasından kaynaklanıyordu. İngiliz işgal kuvvetlerinin Batum’dan çekilmesi üzerine Gürcistan hükümeti 1 Temmuz 1920’da Batum’u işgal etti. Bu işgal sırasında TBMM’nin Batum Milletvekillerinden M.Edip DİNÇ ve Ahmet Akit Beyler 1129 kişilik Milli olayları ile işgale karşı üstün gayretler sergilemişlerdir. TBMM’nin Eylül-Aralık 1920’de üç ay süren Ermeni savaşında başarılı olması sonrası M.Kemal Gürcü hükümeti ile temaslara başlamıştır.
artvin merkez
1878-1918 ve 1918-1921 arası Rusya-Ermeni-İngiliz-Gürcü idaresinde kalan Artvin-Borçka Şavşat kazaları 7 Mart 1921’den itibaren 4 ay kadar Ardahan kazasına bağlanmıştır. Yeni Türk devletinin ilk Anayasası olan 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye’de 24 Nisan 1924’te yapılan değişikler ile Liva-Sancak teşkilatı kaldırılınca Artvin vilayet haline geldi. 1926 Haziranında 877 sayılı kanunla Yusufeli kazası Erzurum vilayetinden alınarak 

Artvin’e bağlandı. 1928’de 1282 sayılı kanunla Borçka kazası nahiye haline getirilerek Artvin’e bağlandı. Dokuz yıl Artvin vilayeti teşkilatı ile yönetilen bu yerler 1 Haziran 1933’te 2197 sayılı kanunun ikinci maddesine göre merkezi Rize olmak üzere Artvin ve Rize birleştirilerek Çoruh vilayeti teşkil edilmiştir. Arazi şartlarının zorluğu, Artvin ve çevresinin vilayet merkezine olan uzaklığı birtakım sorunlara yol açmıştır. Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ’nün 25 Temmuz 1935 tarihindeki Artvin’i ziyaretinde 

durum kendisine iletilmiştir. Bunun üzerine hükümet 4 Kasım 1936’da kabul edilen 2885 sayılı kanun ile merkezi Rize olan Çoruh vilayeti kaldırıldı. Artvin Merkez, Hopa,Borçka, Şavşat kazaları ile evvelce Erzurum’a verilmiş Yusufeli Kazasını da alarak ARTVİN OLAN ÇORUH İLİ TAŞKİLATI KABUL EDİLDİ
Artvin olan Çoruh İli teşkilatı kabul edildi.
İşhan Kilisesi'nin yıllarca toprak altında bulunduğu ve Selçuklu döneminde bulunarak onarıldığı ilgili kaynaklarda yer alıyor. Köylüler ise kiliseyle ilgili bir takım enteresan hikayeler anlatıyor. En çok bilinen ve anlatılanlardan birisi ise şu: Selçuklu hükümdarı Alaattin Keykubat'ın elçisi Veliddin Ağa, bölgede bulunan Livana ve Tavusker kalelerinden vergi almak için gönderilir. Veliddin Ağa, İşhan Köyü'ndeki tarihi kiliseyi görür ve buranın üniversiteye dönüştürüldüğünde halkın kendilerine bağlanacağını Keykubat'a önerir. 

Alaattin Keykubat,bir sonraki sene Keyrüsrev Ağa'nın başkanlığındaki bir grubu, kiliseyi onarması için İşhan'a gönderir. Kilisenin onarımı 8 yıl sürer. Bu sekiz yıl içerisinde büyük bir isyan çıkar ve Keyhüsrev Ağa görevden alınır. Kilisenin onarılması görevini bu kez bölgedeki kale beylerinden birinin kızı olan "Elen" üstlenir. Elen'in güzelliği dillere destandır. Bir gün, kendisiyle evlenmek isteyenler arasından seçim yapmak için bir yarış düzenler. Elen,yarışmacıların kiliseden 2 km uzaklıkta bulunan mezarlıktan bir ok atacaklarını, kilisenin üstünden aşıran kişiyle evleneceğini, aşıramayanların ise okun düştüğü yerde öldürüp, oraya gömüleceğini söyler. Güzel Elen ile evlenme hayali, birçok delikanlıyı bu yarışa çeker.

 Ancak birçoğu oklarının düştüğü yerde öldürülür. Gençler arasından birinin attığı ok tam kilisenin üstüne düşer, o da kiliseye gömülür. Şu anda kilisenin önündeki ardıç ağacının, oku kilisenin üzerine düşen bu gencin gömüldüğü yerde biten ağaç olduğu da söylenir. Oku kilisenin üzerinden aşırmayı başarabilen tek kişi ise bir Türk genci olan Şerif Bey'dir. Ancak o da, oku attıktan sonra heyecanla atını hızlı koşturup,bir ağaca çarpıp ölür. Şerif Bey'in gömüldüğü yere Ramazan ayının 27.gecesi ışık düştüğü söylentileri yayılır. Bu olaydan sonra Elen kilisenin onarımında görev yapan Yahudi bir ustaya âşık olur. Ancak Yahudi usta da, kilisenin onarımı sırasında üzerine düşen bir taşın altında kalarak can verir. İşte tüm bu olaylar,tarihi İşhan Kilisesi'nin "Kanlı Kilise" olarak anılmasına sebep olur.
Günümüze kadar ulaşabilmeyi başarmış Tekkale Manastırı, köyün mezrasında, yerleşim yerlerinden uzakta bulunmaktadır. Manastır, 9.yüzyıl sonunda Bağrat Krallığı tarafından yapılmıştır


. Çok karışık bir yapıya sahiptir.Tekkale Manastırı,kilise,seminer odası,trapeza ve bu yapı grubunun güneydoğusunda ayrı bir yapı olarak inşa edilen şapelden oluşmaktadır. Zaten kiliseye dört kilise de denmesinin sebebini bir önceki cümlemde bahsettiğim ayrı dört yapıdan oluşuyor 
olmasından kaynaklandığını düşünüyorum (doğru olmayabilir, araştırıp doğru olup olmadığını en yakın zamanda buraya yazacağım). Manastır, 16.yüzyıldan sonra işlevini yitirmiş ve terk edilmiştir. Tekkale Köyü'nün 7km kuzeyinde , Yusufeli ilçe merkezine 14 km uzaklıkta bulunmaktadır.
" ...M.Ö. 149-127 yıllarında Artvin ve çevresi Arsaklı Devleti yönetimine geçmiştir. Eski Oğuzlar olarak bilinen bu devlet zamanında, Barhal Çayı vadisine Bulgar Türkleri yerleşmişlerdir. Kars havalisine gelip, buraları kendilerine yurt edinen Bulgar Türklerinin bir kısmı da Çoruh boyuna geçerek Yusufeli ilçesine bağlı bugünkü Sarıgöl hudutları kesimine yerleşmişler ve buradan geçen çaya da adlarını verirken,
 bu çayın ismine izafeten bu suyun kenarında kurulan bu köye de bu ad verilmiş, yani BARKAL (BALKAR / BULGAR) denmiştir. Artvin'in Yusufeli ilçesindeki çok balkanlık Barkal / Balkar Bölgesi ile soldan Çoruh'a karışan Barkal Deresinde M.Ö. 130 yıllarında Dağıstan'dan gelen yarısı Kars'ta yarısı Çoruh solunda yerleşen Bulgar Türklerinin 2100 yıllık milli adlarının hatırasıdır..."
 Barhal Manastırı, Yusufeli ilçesinin 12 km kuzeybatısında, yukarıda bahsedilen Barhal (Altıparmak) Köyünde bulunmaktadır. Aslında bir manastırdır; fakat geçen yılların ardından günümüze ancak kilise bölümü ulaşabilmiştir. El yazması bir kitapta, manastırın 10.yüzyılda 2.Bağrat döneminde, Vaftizci Yahya adına yaptırıldığı yazmaktadır. Bina oldukça sağlamdır ve anıtsallığı ile dikkat çekmektedir. Şu anda ise cami olarak kullanılmaktadır. 1770 yılında (Hicri 1184), 3.Mustafa tarafından verilen berata göre, İmam Süleyman'ın ölümünden sonra Ahmet'in yarım akçe karşılığında imam hatipliğine getirilişini doğrulayan belge caminin önemini ortaya koymaktadır. Kilisenin planı üç nefli bazilikaldır ve duvarlarla birlikte ölçüldüğünde 28,55x18,65 m en-boy uzunluğuna sahiptir.
Hamamlı (Dolishane) Manastırı, manastırın kitabelerine göre, zamanın İberya Kralı Sumbath (945-958) tarafından, mimar Gabriel'e yaptırılmıştır. Artvin il merkezine bağlı Hamamlı Köyü'nde bulunmaktadır ve Artvin il merkezine 32 km. uzaklıktadır. 14.yüzyıla kadar manastır işlevini sürdüren yapı, 16.yüzyılda Osmanlılar'ın Artvin ve çevresini ele geçirmesiyle cami haline dönüştürülmüştür. 1958 yılında kısmen onarılmıştır ve şu anda Köyün camisi olarak halen işlevini sürdürmektedir. Cami, eskiden bir manastır olduğundan dolayı caminin ismi "Kilise Camii"dir. Manastırın güneye bakan tarafında bulunan işlemeli güneş saati günümüze kadar ulaşabilmeyi başarmış ve dönemin mimari anlayışını yansıtan etkileyici bir örnektir.
Yusufeli ilçesine bağlı Demirkent (Erkinis) Köyünde bulunmaktadır. Caminin kitabesinin olmamasından dolayı,hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak,aslen bir kilise olduğu, sonradan camiye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Cami, kare planlı, kırma çatılı 
ve ahşap tavanlıdır. Kuzeyinde iki katlı son cemaat yeri ve sonradan eklenen minaresi bulunmaktadır. Dıştan ölçüldüğünde 16,25x12,75m ebatlarındadır. Minberi ahşaptan yapılmıştır ve bitki motifleriyle süslendirilmiştir ancak bu özellik mihrapta bulunmamaktadır. 2 katlı olan son cemaat yeri 7 ahşap direk üzerine oturtulmuştur ve 5 gözden oluşmaktadır. Cepheleri taşla örülüdür ve sıvalıdır. Hareme girişte kullanılan kapı kanatları, mahvile ait ahşap aksamı ve tavanda bulunan göbek süsü yapının önemli ilgi çekici bölümleridir.
İskender Paşa Camisi, belki de Artvin'de yapılan ilk camidir. Bu nedenle çok önemli bir camidir. Cami 3.Halife Hz.Osman döneminde,7.yüzyılda Müslüman Araplar tarafından yapılmıştır. 1551 yılında Ardanuç Kalesi'ni fetheden Erzurum Beylerbeyi Çerkez İskender Paşa tarafından onarılmıştır; çünkü Cami Akkoyunlular'dan sonra kullanılmaz hale gelmişti. Bu onarımdan sonra cami 1553 yılında ibadete açılmıştır. 
Belediye Hamami
Çerkez İskender Paşa, caminin sürekliliğini koruyabilmesi için, mahallinde yaptırdığı gelir getiren bazı ticari eserleri camiye bağışlamıştır. 18.yüzyılda camiye sürekli yardımda bulunan Hasan Efendi tarafından onarılmıştır. Caminin batısında, Osmanlı zamanında inşa edilen 3 tane türbe bulunmaktadır. Bu türbede gömülü kişilerin Ahıska Çıldır Beylik ailesinden kişilerin olduğu tahmin edilmektedir. Caminin dışa yansımayan 4 ahşap direk üzerine oturtulmuş kubbesi ise oldukça ilginçtir.